İlk ne zaman ya da kim bana sordu hatırlamıyorum ama cevabım hiç değişmedi.
XYZ : Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?
Bendeniz: Babamı!
Annem de bilirdi her zaman babamı ilk sıraya koyduğumu. Gücenmezdi hiç.
"Kız çocuğu babaya düşkün olur" der, geçiştirir.
Herkes gibi şahsına münhasırdır bnm babam. Bnm için süper babadır o. Tamam, biliyoruz, herkesin babası özeldir, süperdir fln ama benimki daha özel ve süperdir. Hepinizin babasını da döver hatta, heh:)
Filmlerde görürüz ya, şefkatli baba hastalanmış çocuğuna ayrı bir ihtimamla yaklaşır. Bizimki öyle değil anacım, direk saydırıyor:
"Neden hasta oldun, kaç kez söyledim sana iyi giyin, havalar sakat diye, zibidi gibi çıkıyorsun sokağa..."
"Tamam be adam, bi rahat ver!"
Hasta oldum, ruhumu teslim edicem öksürüp tıksırarak, üstüne bir de azar işitiyorum, sanki yatak döşek yatmak en büyük hobimmiş gibi! Ama biliyorum ki bana birşey oldu, olacak diye içi hop ediyor, canım yaa...
Nası arkadaşına bağır, çemkirirsin vs. biz de arkadaş gibiyiz, argo konuşuruz aramızda, duysan dibin düşer, inanmazsın, o kadar:) Saygı yok mu, heralde var, olmazsa olmazımız o.
Ben 9-10 yaşlarındayım, bir akşamüzeri süpermarkete gittik. Ellerimiz torba dolu, karşıya geçmek için ışığın değişmesini bekliyoruz. Yeşil yandı, yola atladım. Trafik ışıklarında yeşilin son saniyesine, hatta sarıya yetişip hızını düşürmeyen, "geçerim ki bu ışıkta ben" diyen araçlardan birisi tam önümde "gırçççç" sesi çıkartarak durmayı başardı. Olayı idrak edemedim desem yeridir, farların önündeki tavşan gibi kalakaldım. Bayılayazdım:p Babam elindeki cola şişelerinin olduğu torbayla arabanın kaputa vurup, adama bir güzel bağırdı. Bu sefer de adam tavşan oldu:) Etraftan da o potansiyel katile "cık cık" ettiler, eve gittik fln.
O seferde bana hiç kızmadı "salak sağına soluna baksana, ezilip gidicen diye" Ama nasıl hoşuma gitti o durum, yani dünya üstüme gelse o dakika o beni korurdu, hala da güveniyorum o zırha:)
Gerçi sadece baba değil, bir aileye sahip olmak muhteşem birşey. Tüm kapılar yüzüne kapansa, tüm dünya seni dışlasa, işinden kovulsan, hayatının aşkı tarafından terkedilsen vs. gene de onların orada olduğunu bilmek harika birşey. Zaman geliyor bağırıyorsun, isyan ediyorsun, kavga ediyorsun da ufak bir sözle fln da gönüllerini alıyorsun ya, çok süper bir olay. Gerçek anlamda küsemiyorlar lan hiç:)
Babalık mesleğinin başka bir tarafı da var, ölene kadar hatta ölümden sonra bile sorumluluk taşımak. Hani "ben öldüm, artık çalışmak, yarını düşünmek yok, faturalar, tamir edilmesi gerekenler, sorun üstüne sorun yok" diye bırakamıyorsun da kendini. Öldükten sonra geride bıraktıklarının hayatlarını bir nebze de olsa güvence altına almak gibi bir sorumluluk da var. Ben asla bu yükü kaldıramazdım sanırım, karanlık bir mağaraya ileride ışık görebileceğin umuduyla fenersiz dalmak gibi birşey. Evet, sonda ışık olabilir. Ama olmayadabilir! Sürekli çalış, ev ekonomisi yap, hepsi gelecek için. Ürkütücü geliyor. Ama aynı zamanda acı da, çünkü tüm emeklerine rağmen takdir bile edilmediğin zamanlar da oluyor ya çıldırmadığına şaşmamak gerek. Ben çalıştığım yerlerde supervisor'ımdan övgü beklemişimdir hep, yapılmadığı zaman "fark yaratamıyorum ben burada, varlığımla yokluğum bir" gibisinden triplere girdiğim de olmuştur. Bedava çalışmıyorsun tabi, tıkır tıkır alıyorsun maaşını da, ee insan arada pohpohlanmak ve emeğinin takdir edilmesini bekliyor.
Yaş ilerledikçe sana verilenler o taş kafana dank ediyor birer birer ya, "oldum ben artık" diyorsun o an. İnsan kendini baba/anne olmaya fln ne zaman hazır hissediyor acaba, birileri kulağına mı fısıldıyor, rüyanda mı görüyorsun nedir?
Sonuç: "Babalar süperdir genelde, öpün başınıza koyun, değerlerini kaybettikten sonra anlamayın" sosyal içerikli mesajla noktayı koyuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder