Haziran 24, 2010

Fırsatlar, kötü kadın kahkahaları eşliğinde beni terkediyor birer birer ve hiçbir şey yapamıyorum...

Bugüne kadar hemen hemen hiçbir şeyde pek geç kalmamışımdır, hepsinin bir telafisi mutlaka vardı. 24 yıllık yaşantımın çoğunun okulla haşır neşir olduğu varsayımıyla düşündüğümde neler olabilirdi bunlar? Ödev, proje, staj başvurusu ve daha bir sürü yaşamsal meşgale...

Bir kez, sadece bir kez olsun bir şeyleri akışına bırakmak istedim, tembelliğin tadını ben de çıkartayım istedim mezun olmadan ve şimdiki noktaya kadar geldim. Ne yap(ma)tım? Haziran 2009'da teslim etmem gereken mezuniyet projesini vermedim, nasıl olsa yaz sonuna bitirirdim ben onu, evime döneydim de önce bir. Yaz bitti, teze başlamamıştım bile. İşe girdim, çalışmaya başladım, akşamları oturur şu salak makaleleri okuyup özetlerini çıkarırım diye planladım. İnsanlıktan çıkmış bir halde eve gelmek yeterince bezdiriciydi, üzerine makale çekemezdim. İşi bırakıp gündüzleri boşalttım, artık yorulmuyordum ancak o feci bitap günlerden sonra rehavet bir çöktü, pir çöktü, isteksizlik diz boyu. Tam bu sırada hayatıma biri girdi, tüm dikkatim ona yöneldi, zaten bahane arıyordum. Ha, onun dikkati sadece, benim nefes alan bir bağyan olmam üzerineymiş, sonradan anladım. Ayları öfke, moral bozukluğu, yalnızlığın ilk kez beni rahatsız etmesi ve hayal kırıklığı ile geçirdim, elimdeki müsvedde tez parçası ile okula gidebildim sonunda-kaçtım demek daha doğru olur sanırım, şehir değiştirmem gerekiyordu, okula sığındım resmen. Aylarca mı insan düzeltmeler arasında harcanır yaa? Boş rektörlükte cakcak laflayıp sabahtan akşama kadar türk kahvesi içen asap bozucu tipleri hergün inadına ziyaret etmeme rağmen 2 haftada ancak alabildim diplomamı(milletin finalleri yeni başlamıştı o zamanlar).

Amerika planım için tüm kapılar nerdeyse suratıma kapanmak üzere çünkü mezuniyetin üzerinden resmi olarak 1 yıl geçmiş gözükmekte-diplomayı yeni almama rağmen- ve programlara başvurularım, reddedilmek ve en altta yer almak seçenekleri arasında sıkışıp kalmış durumda. Yaz sonundan önce de bi bok olacağı yok, konuştuğum danışman kişisi kibarcasını söyledi işte. Zaman parmaklarımın arasından akıyor, bunu görmek ve birşey yapamamak beni çıldırtıyor.

Böyle işte durumlar... Bir kez olsun control freak olmasam da etrafımızdaki hani o yayık ağızlı piç kuruları gibi "yea baba yaaa, rahat olcan, qool olcan, hayat kasmaya değmez ki, zuhahaaa" düşüncesiyle davranayım dedim, herşeyi bok ettim, toplayamıyorum şimdi de. 24 yaşında sıfır hanesinde olan kariyerimin sıfırın altına inmeye başladığına tanık oluyorum, kırık cam parçalarıyla dolu bir halıda yürüyorum sanki.

Hani iş görüşmelerinde sorarlar ya "5 yıl içinde/sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?" diye, düşünüyorum, "yok" diyorum kendi kendime, "bi bok olacağı yok benden". İnsanın şimdiden kendini bir yerde göremeyecek olması mı büyük bir kahroluş, yoksa yıllarca çalışıp didindikten sonra "e hani bunun mükafatı, yıllardır bir hiçliğe mi ulaşmaya çalışıyordum" düşüncesinin kafama dank etmesi mi?

Çok değil, bundan sadece 6 ay sonra nerede olacağım ve çalışıyor olacağım ile ilgili ne olacağını bir küreden görebilmek için ruhumu şeytana satabilirim. Bu belirsizlik beni öldürüyor, ruhumu karanlığa hapsediyor, yaşam enerjimi yok ediyor.

"İyi düşün, iyi olsun"cu kitlenin suratına bir tokat aşketmek arzusuyla yanıp tutuşuyorum, kendimden başka herşeye sinirliyim, öfkemi kendime yöneltmek en tehlikelisi gibi duruyor. Neyse yatarım birazdan, unuturum birkaç saatliğine, kalktığımda endişe etmeye yeniden başlarım. Görüşmek üzere. Az stresli günler!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder